Bilinçaltı Yönlendirme ve Subliminal Mesaj

Subliminal mesaj; günlük hayatta, okula giderken, yemek yerken, markette ürün seçerken, televizyon izlerken, radyo dinlerken kısacası hayatımızın her alanında gözümüzle veya kulağımızla anlamlandıramadığımız ancak beynimizin algılayabileceği seviyede oluşturulup bize karşı kullanılan bilinçaltı telkin yöntemidir.

Ses örneği üzerinden gidecek olursak; Normalde insanın kulağıyla duyabileceği belli bir frekans aralığı vardır. İnsan beyninin algısı ise daha düşük ya da daha yüksek frekansları algılayabilecek kapasitededir. Yani bu sesleri algılarız ama duyamayız bu ikisi arasında fark vardır, o kadar düşük seviyede algılar ki o sırada dikkat edip anlamlandıramayız, ancak beynimiz bunu kaydeder ve bir süre sonra aklımıza gelen kendi fikrimiz gibi ortaya çıkar.


15/2/2011 tarihinde kabul edilen
6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun
Dördüncü Bölüm Madde 9/2 der ki;

"Ticarî iletişimde bilinçaltı teknikleri kullanılamaz."

Bunun anlamı devlet tarafından onaylanmış ve hakkında kanun çıkarılmış bir teknik olan bilinçaltı telkin yöntemleri sayesinde, beynimize; onların istedikleri birşeye ihtiyacımız olduğu fikrini yerleştirebiliyorlar.

Hadi canım sen de amma abarttın diyorsanız; konuyla ilgili daha iyi bir fikir sahibi olmanızı sağlayacak çok güzel bir video izlemenizi tavsiye ederim.

 

Yazı konuya giriş açısından genel bir fikir edinmek için hazırlanmıştır. Devamı gelecek...

Miraç Mucizesi ( Detaylı Anlatım )



Mirac’a ilk adım...


Sevgili Peygamberimiz, bütün engellemelere rağmen, gördüğü her kabileye, İslâmiyeti anlatıyor... Kendisini himaye edip, insanlara Allahü teâlânın emirlerini tebliğ etmesinde yardımcı olmalarını istiyor... Böylece herkesin dünya ve ahiret huzuruna kavuşmalarını arzu ediyor.
Fakat insanlar, ne Müslüman oluyorlar, ne de himaye etmeye yanaşıyorlardı. Ayrıca hakaret, zulüm, işkence ve alay edip, yalanlıyorlardı. Âlemlerin efendisinin günleri, çok yorgun, aç, susuz, üzüntülü ve pek hüzünlü geçiyordu.
Gündüzleri böyle geçiyor, gece geç vakitlere kadar bu hal devam ediyordu. Mekkeli müşrikler, gelen insanların Müslüman olmasını engelledikleri gibi, Habib-i Ekrem efendimize zulüm etmekten geri durmuyorlardı.
Artık Resulullah efendimiz için gidilecek bir yer yoktu. Her taraf düşman idi. O gece doğruca amcası Ebu Talib’in kızı Ümm-i Hani’nin, Ebu Talib Mahallesi’nde bulunan evine geldi. Ümm-i Hani, o
zaman henüz iman etmemişti. “Kimdir o” deyince, Resulullah efendimiz; “Amcan oğlu Muhammed’im... Kabul edersen, misafir geldim” buyurdu.
Ümm-i Hani; “Senin gibi doğru sözlü, emin, asil, şerefli misafire can feda olsun. Yalnız, teşrif edeceğinizi önceden bildirseydiniz, bir şeyler hazırlardım. Şimdi yedirecek bir şeyim yok” dedi.
Resulullah efendimiz, “Yiyecek, içecek istemem. Hiçbiri gözümde yok. Rabbime ibadet etmek, yalvarmak için bir yer bana yetişir” buyurdu.
Ümm-i Hani, sevgili Peygamberimizi içeri alıp; bir hasır, leğen ve ibrek verdi. Gelen misafire ikram etmek, onu düşmandan korumak, Araplar için en şerefli vazife sayılırdı. Bir evdeki misafire zarar gelmesi, ev sahibi için büyük yüz karası olurdu.
Ümm-i Hani; “Bunun Mekke’de düşmanları çok. Hatta öldürmek isteyenler var. Şerefimi korumak için, sabaha kadar O’nu gözeteyim” diye düşündü. Babasının kılıcını alıp, evin etrafında dolaşmaya başladı.
Resulullah, o gün çok incinmişti. Abdest alıp, Rabbine yalvarmaya, af dilemeye, kulların imana gelip, saadete kavuşmaları için duaya başladı. Çok yorgun, aç ve üzüntülü idi. Hasır üzerine uzanıp uyuyuverdi.
O anda Allahü teâlâ, Cebrail aleyhisselama; “Sevgili Peygamberimi çok üzdüm. Mübarek bedenini, nazik kalbini çok incittim. Bu halde, yine bana yalvarıyor. Benden başka hiçbir şey düşünmüyor. Git, Habibimi getir! Cennetimi, Cehennemimi göster. O’na ve O’nu sevenlere hazırladığım nimetleri görsün. O’na inanmıyanlara, sözleri, yazıları ve hareketleri ile O’nu incitenlere hazırladığım azabları görsün. O’nu ben teselli edeceğim. O’nun nazik kalbinin yaralarını ben saracağım” buyurdu.
Cebrail aleyhisselam, Resulullahın yanına gelince, O’nu mışıl mışıl uyur buldu. Uyandırmağa kıyamadı. İnsan şeklinde idi. Mübarek ayağının altını öptü. Kalbi, kanı olmadığı için, soğuk dudakları Resulullahı uyandırdı.
Cebrail aleyhisselamı hemen tanıdı ve; “Ey Cebrail kardeşim! Böyle vakitsiz niçin geldin. Yoksa bir hata mı ettim. Rabbimi gücendirdim mi? Bana acı haber mi getirdin?” buyurdu ve Rabbinin darılacağından çok korktu.
Cebrail aleyhisselam; “Ey bütün yaratılmışların en üstünü! Ey Yaratanın habibi, ey peygamberlerin efendisi, iyilikler menbaı, üstünlükler kaynağı olan şerefli ve büyük Peygamber! Rabbin sana selam ediyor ve seni kendisine çağırıyor. Lütfen kalk gidelim” dedi.
Mirac yolculuğu böylece başlamış oldu...


Ey Habibim! Sen üzülme!


Mirac, Efendimizin yükseklikler âlemine uruc etmesi... Derece derece ötelerin sırlarına ermesi... Bu emirle gelen, Cebrail aleyhisselam, Sevgili Peygamberimizi Miraca hazırlamaya başladı. Önce, abdest aldırdı. Mübarek başına nurdan bir imame koydu. Üzerine nurdan bir elbise giydirdi. Mübarek beline yakuttan bir kemer taktı. Mübarek eline dört yüz inci ile süslü zümrütten bir asa verdi. Her inci, Zühre yıldızı gibi parlardı. Mübarek ayağına yeşil zümrütten nalin giydirdi. Sonra el ele tutuşup Kabe’ye geldiler.
Burada Cebrail aleyhisselam, sevgili Peygamberimizin mübarek göğsünü yardı. Kalbini çıkardı. Zemzem suyu ile yıkadı. Sonra hikmet ve iman dolu bir tas getirip içine boşalttı ve göğsünü kapattı.
Sonra Cebrail aleyhisselam, Cennet’ten getirdiği Burak adındaki beyaz hayvanı işaret ederek; - Ya Resulallah! Buna bin! Bütün melekler yolunu bekliyorlar, dedi. Bu sırada Peygamber efendimize bir hüzün çöktü ve tefekküre daldı. O anda Allahü teâlâ, Cebrail
aleyhisselama; - Ey Cebrail! Sual eyle! Habibim niçin mahzun duruyor? diye sual edince, Efendimiz cevap verdi: - Ben bu kadar izzet ve ikram gördüm. Hatırıma geldi ki, kıyamet günü zayıf olan ümmetimin
hali nasıl olur? Elli bin yıl, Arasat meydanında yaya olarak bunca günahlarını nasıl çekerler ve otuz bin yıllık yol olan Sıratı nasıl geçerler?
Ferman-ı ilahi geldi ki;
- Ey Habibim! Hatırını hoş tut. Senin ümmetine elli bin yıllık vakti bir an gibi ederim. Üzülme!
buyurdu. Peygamber efendimiz, Burak’a bindi. Burak çok hızlı gidiyor, bir adımda gözün gördüğü yerin
ötesine ulaşıyordu. Yolculuk esnasında Cebrail aleyhisselam sevgili Peygamberimize bazı konak yerlerinde inip namaz kılmasını söyledi. Âlemlerin efendisi bunun üzerine tam üç defa inerek namaz kıldı.
Cebrail aleyhisselam da namaz kıldığı yerleri bilip bilmediğini sordu. Cevabını kendisi vererek; ilk indiği yerin Medine olduğunu ve bu şehre hicret edeceğini haber verdi.
Öteki yerlerin de sıra ile hazret-i Musa’nın Allahü teâlâ ile cihetsiz ve bilinmeyen bir şekilde konuştuğu Tur-i Sina olduğunu, son olarak da İsa aleyhisselamın doğduğu Beyt-i Lahm’da namaz kıldığını haber verdi. Sonra Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya geldiler.
Mescid-i Aksa’da, Cebrail aleyhisselam bir kayayı parmağı ile delerek Burak’ı bağladı. Geçmis
peygamberlerden bazısının ruhları insan şeklinde toplanmışlardı. Cemaatle namaz için; Âdem, Nuh ve İbrahim peygamberlere “aleyhimüsselam” imam olmaları sıra ile söylendi. Özür dileyerek kabul etmediler. Hazret-i Cebrail;”Sen varken başkası imam olamaz” diyerek Habibullah’ı ileri sürdü.
Peygamber efendimiz, peygamberlere imam olup, iki rek’at namaz kıldırdılar.
(Mirac, Peygamberimizin Medine’ye hicretlerinden ondokuz ay önce Miladi 621 yılında, geceleyin vuku’ bulmuştur.
Sevgili Peygamberimizin bu iki mahal arasındaki seyahatleri geceleyin vuku’ bulduğu için, gece yolculuğu manasında “İsra” denmiş, bu mübarek kelime aynı olayı anlatan ayetle başlayan “İsra” suresinin de adı olmuştur.)

Bu gelen ne güzel yolcu

Sevgili Peygamberimiz, Mirac olayının Kudüs’ten sonrasını şöyle anlatır: Cebrail aleyhisselam bana bir kap içinde Cennet şurubu, bir kap da süt getirdi. Sütü aldım. Daha sonra iki bardak daha sundular. Biri su, bir bal; ikisinden de içtim. Hazret-i Cebrail; “Bal
ümmetinin kıyamete kadar devam edeceğine, su da, ümmetinin günahlarından temizlenmesine işarettir” dedi.
Sonra beraberce göğe yükseldik. Cebrail aleyhisselam birinci kat göğün kapısını çaldı. Sordular: - Sen kimsin?
- Ben Cebrail’im. - Peki yanındaki kim?
- O da Muhammed’dir. - O’na göğe çıkmak için vahy ve Mirac daveti gönderildi mi? - Evet, gönderildi.
“Merhaba gelen zata! Bu gelen, ne güzel yolcu!” dediler ve hemen kapı açıldı ve kendimi Âdem’in “aleyhisselam” karşısında buldum. Bana “Merhaba” dedi ve dua etti...
Burada çok melek gördüm. Hepsi kıyamda huşu ve hudu ile durmuşlar “Subbuhün kuddusün Rabb-ül-melaiketi ver-ruh” zikriyle meşguldüler. Cebrail’e sordum:
- Bu meleklerin ibadeti bu mudur?
- Evet. Bunlar yaratılalıdan beri, ta kıyamete kadar kıyam üzere olurlar. Hak teâlâdan diledim ki, bu ibadeti ümmetime nasip etsin. Duamı kabul etti. Namazda olan kıyam odur.
Orada bir cemaate uğradım. Melekler, onların başlarını ezerler, tekrar eski halini alır. Yine döverler, yine eskisi gibi olurdu. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Cuma’yı ve cemaati terk edenlerdir. Rüku ve secdeleri tamam yapmayanlardır” dedi.
Bir cemaat gördüm. Aç ve çıplak idiler. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Fakirlere merhamet etmiyenler ve zekat vermiyenlerdir” dedi.
Bir cemaate uğradım. Önlerine nefis yemekler koymuşlar. Bir yanda da leş duruyor. O nefis yemekleri bırakmış, leşi yerlerdi. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Bunlar, helali terk edip, harama meyl edenlerdir. Helal malları varken, haram yiyen kimselerdir” dedi.
Arkasındaki yükün çokluğundan, harekete mecali kalmamış olan birtakım kimseler gördüm. O haliyle halka seslenip, üzerine biraz daha yük koymalarını istiyorlardı. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Bu kimseler, emanete hıyanet edenlerdir. İnsanların hakkını almış iken, yine zulmedenlerdir” dedi.
Kendi etlerini kesip yiyen bir grup insana uğradık. “Bunlar kimlerdir?” dedim. Cebrail aleyhisselam; “Bunlar gıybet edenler ve söz taşıyanlardır” dedi.
Bir grup insana rastladık, dilleri kafalarından çekilmiş, şekilleri değiştirilip hınzır (domuz) suretine tebdil olmuş olarak azab olunurlar. Cebrail aleyhisselam; “Bunlar yalan yere şahidlik yapanlardır” dedi.
Bir kısım kadınlara rastladık. Yüzleri siyah, gözleri göktü. Ateşten elbiseler giydirmişler. Melekler onlara ateşten gürzlerle vururlar. “Bunlar kimlerdir?” dedim. Hazret-i Cibril; “Bunlar zina edenler ve kocalarını inciten kadınlardır” dedi.
Bir cemaat daha gördüm. Ateş, onları yakar, tekrar dirilirler, tekrar yakardı. “Bunlar kimlerdir?” dedim. “Bunlar babalarına asi olanlardır” dedi.
İkinci kat göğe çıktık. Cebrail aleyhisselam kapıyı çaldı. Kapı açıldığında, kendimi; teyze çocukları İsa ile Yahya bin Zekeriyya’nın (aleyhimesselam) yanında buldum. Bana; “Merhaba” dediler. Ve duada bulundular...
Meleklerden bir cemaate rastladım. Saf bağlayıp durmuşlar, cümlesi rükuda idi. Kendilerine mahsus bir tesbihleri vardı. Devamlı olarak rükuda dururlar, başlarını kaldırıp, yukarı bakmazlar. Cebrail aleyhisselam; “Bu meleklerin ibadeti böyledir. Hak teâlâdan iste de ümmetine nasib olsun” dedi. Dua ettim. Kabul buyurup, namazda rükuu ihsan eyledi.
Sonra üçüncü kat göğe çıktık. Aynı sual ve cevaptan sonra, kapı açıldı ve kendimi Yusuf aleyhisselamın yanında buldum. Baktım ki kendisine güzelliğin yarısı verilmiş. Bana, “Merhaba” dedi ve dua etti...
Çok melek gördüm. Saf halinde, cümlesi secdede idiler. Yaratılalıdan beri secdede olup, kendilerine mahsus tesbih ile tesbih ederler. Cebrail aleyhisselam; “Bu meleklerin ibadeti böyledir. Allahü teâlâdan iste ki, bu ameli ümmetine müyesser eylesin” dedi. Hak teâlâdan diledim. Kabul edip namazda size nasib eyledi.
Dördüncü kat göğe eriştim. Saf gümüşten yapılmış, nurdan bir kapısı var. Nurdan bir kilit vurmuşlar. Kilidin üzerinde, “La ilahe illallah Muhammedün resulullah” yazılı idi. Sual ve cevaptan sonra kendimi, İdris aleyhisselamın yanında buldum. Bana “Merhaba” dedi ve duada bulundu. Allahü teâlâ, onun hakkında (mealen); “Biz onu yüksek bir mekana ref’ettik” buyurmuştur. (Meryem suresi: 57)
Bir melek gördüm. Bir kürsi üzerine oturmuş, gamlı ve üzüntülü idi. Etrafında o kadar çok melek vardı ki, sayısını ancak cenab-ı Hak bilir. Sağında nurani melekler gördüm. Yeşiller giymişler, çok güzel kokuları var. Her birinin güzelliğinden yüzlerine bakılamaz. Sol tarafında ağızlarında ateşler saçan melekler vardı. Önlerinde ateşten mızrak ve kamçılar var. Öyle gözleri var ki, bakmağa takat getirilmez. Taht üzerinde oturan meleğin, başından ayağına kadar gözleri var.
Daima önündeki deftere bakar, bir an gözünü ondan ayırmazdı. Önünde bir ağaç vardı. Kah sağ eliyle ondan bir şey alıp sağındaki nurani meleklere teslim eder, kah sol eliyle bir şey alıp solundaki zulmani meleklere verirdi. Bu meleğe nazar edince, kalbime bir korku geldi. Hazret-i Cebrail’e; “Bu melek kimdir?” dedim. “Azrail’dir. Bunun yüzünü görmeğe kimsenin takati yetmez” dedi.
Yanına varıp; “Ey Azrail! Bu, ahir zaman peygamberidir ve Allahü teâlânın habibi, sevgilisidir” dedi. Azrail aleyhisselam kalkıp bana tazim etti; “Merhaba! Hak teâlâ senden daha şerefli bir kimse yaratmadı. Ümmetin de, cümle ümmetlerden üstündür. Ben senin ümmetine, baba ve analarından daha çok acırım” dedi.“Senden bir ricam vardır. Ümmetim zayıftır. Onlara yumuşak davranasın. Ruhlarını yumuşaklıkla alasın” dedim. “Seni en son peygamber olarak gönderen ve kendine habib kılan Allahü teâlânın hakkı için, Allahü teâlâ gece ve gündüzde yetmişkere; “Ümmet-i Muhammed’in ruhlarını yumuşaklıkla ve kolaylıkla al ve işlerini lütf ile gör” diye emreder. Bunun için ben de senin ümmetine, ana ve babalarından daha çok şefkat ederim, dedi.
Beşinci kat göğe çıktık, orada Harun aleyhisselamla karşılaştık. Bana “Merhaba” dedi ve hayır duada bulundu.
Beşinci kat gök meleklerinin ibadetlerini gördüm. Cümlesi ayakta duruyor ve ayaklarının parmaklarına nazar ediyor, asla başka yere bakmıyor, yüksek sesle tesbih ediyorlardı. Hazret-i Cebrail’den “Bu meleklerin ibadeti böyle midir?” diye sordum. “Evet, Hak teâlâdan dile de, bu ibadeti ümmetine nasib eylesin” dedi. Dua ettim. Cenab-ı Hak ihsan etti.
Sonra altınca kat göğe çıktık. Orada Musa aleyhisselam ile karşılaştık. Bana “Merhaba” dedi ve hayır duada bulundu. Sonra yedinci kat göğe yükseldik, aynı soru-cevaptan sonra İbrahim aleyhisselamı Beyt-i Ma’mur’a arkasını dayamış olarak buldum. O Beyt-i Ma’mur ki, her gün oraya yetmiş bin melek giriyor bir daha sıraları gelmiyor. İbrahim aleyhisselama selam verdim. Selamımı aldı. “Merhaba salih peygamber, salih oğlum” dedi. Sonra;
“Ya Muhammed! Cennet’in yeri gayet latif ve toprağı temizdir. Ümmetine söyle, oraya çok ağaç diksinler” dedi. “Cennet’e ağaç nasıl dikilir?” dedim. “La havle vela kuvvete illa billah” ve “Sübhanellahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber” tesbihini okuyarak, dedi.
Cebrail aleyhisselam sonra beni, Sidret-ül-Münteha’ya götürdü. Sanki onun yaprakları fil kulakları gibi, meyveleri de kuleler gibi idi. O, Allahü teâlânın emirlerinden herhangi birisiyle karşılaştığında, öylesine değişiyordu ve güzelleşiyordu ki, Allahü teâlânın yaratmış olduğu mahlukatından, hiç kimse onun güzelliğini anlatamaz.
Cebrail aleyhisselam, Sidret-ül-Münteha’nın ilerisine iletti ve bana veda eyledi. Dedim ki: “Ey Cebrail! Beni yalnız mı bırakıyorsun?” Cebrail aleyhisselam ıstıraba düştü. Hak teâlânın heybetinden titremeğe başladı ve; “Eğer bir adım daha atarsam, Allahü teâlânın azametinden helak olurum. Bütün vücudum yanar, yok olur” dedi.
Âlemlerin efendisi, buraya kadar Cebrail aleyhisselam ile gelmişti. Cebrail aleyhisselam, burada kendisini; yaratılmış olduğu suret üzere kanatlarını açmış, her bir kanadından inciler, yakutlar saçılır bir halde Resulullah’a gösterdi. Sonra ziyası güneşten daha parlak, Refref adında yeşil bir Cennet yaygısı geldi. Durmadan Allahü teâlânın zikriyle meşgul oluyor, bulunduğu âlemi tesbih sadası dolduruyordu.
Peygamber efendimize selam verdi. Resulullah efendimiz Refref’in üzerine oturdu. Bir anda çok yükseklere çıktılar, hicab denilen yetmiş bin perdeden geçtiler. Her hicab arası çok uzak idi. Her perdede vazifeli melekler vardı. Refref, Peygamber efendimizi birer birer o perdelerden geçirdi. Böylece; Kürsi, Arş ve ruh âlemlerini aştılar.
Habib-i ekrem efendimiz, her bir perdeden geçerken; “Korkma ya Muhammed! Yaklaş, yaklaş!” diye emredildiğini duyuyordu. Bilinmeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde, Allahü teâlânın dilediği yüksekliklere ulaştı. Mekansız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak rü’yet hasıl oldu yani Allahü teâlâyı gördü. Gözsüz, kulaksız, vasıtasız, ortamsız olarak Rabbi ile konuştu. Hiçbir mahlukun bilemiyeceği,
anlıyamıyacağı nimetlere kavuştu...

Ümmetimi isterim?

İmam-ı Rabbani hazretleri, Efendimizin Miracını şöyle anlatır: “Resulullah efendimiz, Mirac gecesinde, Rabbini, dünyada görmedi, Ahirette gördü. Çünkü, Resul
aleyhisselam o gece, zaman ve mekan çevresinden dışarı çıktı. Ezeli ve ebedi bir an buldu. Başlangıcı ve sonu, bir nokta olarak gördü. Cennet’e gideceklerin, binlerce sene sonra, Cennet’e gidişlerini ve Cennet’te oluşlarını o gece gördü. İşte o makamdaki görmek, dünyada görmek değildir. Ahiret görmesi ile görmektir.”
Peygamber Efendimize; “Rabbini sena eyle!” buyrulduğunda, O hemen; “Ettehiyyatü lillahi vessalevatü vettayyibat” (yani, bütün lisanlar ile olan medhler, övgüler ve senalar, beden ile olan hizmetler ve taatler, mal ile olan iyilikler ve ihsanlar Allahü teâlâ için olsun) dedi.
Önce Allahü teâlâ, Habibine gözsüz, kulaksız, vasıtasız, mekansız olarak; “Esselamü aleyke eyyühennebiyyü ve rahmetullahi ve berakatüh... (Ey Resulüm! Selamım, bereketim ve rahmetim senin üzerine olsun)” buyurarak, selam verdi.
Peygamber efendimiz; “Esselamü aleyna ve ala ibadillahissalihin... (Ya Rabbi! Bize ve salih kullarına da selam olsun)” diye cevap verdiler.
Bunu işiten melekler, hep bir ağızdan; “Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve resulüh... (Gözümle görmüş gibi bilir ve inanırım ki, Allahü teâlâdan başka ilah yoktur. Muhammed aleyhisselam O’nun kulu ve resulüdür)” dediler.
Allahü teâlâ buyurdu ki: “Ey Habibim! Benim misafirimsin. İste benden ne istersen!..” Resulullah efendimiz; “Ümmetimi isterim ya Rabbi” dedi.
Hak teâlâ, bu suali yedi yüz defa tekrarladı. Resulullah efendimiz hepsinde; “Ümmetimi isterim” diye cevap verdi.
Allahü teâlâ; “Hep ümmetini istersin” buyurunca, O; “Ey Rabbim! Dileyen benim, veren sensin. Cümle ümmetimi bana bağışla” diye taleb etti.
Cenab-ı Hak; “Eğer ümmetinin hepsini şimdi sana bağışlarsam, benim rahmetim ve senin izzetin zahir olmaz. Bir kısmını şimdi sana bağışladım. İki kısmını tehir ettim. Kıyamet günü sen dileyesin, ben bağışlıyayım. Ta ki, benim rahmetim ve senin izzetin (şerefin) belli olsun” buyurdu.
Sevgili Peygamberimiz bir hadis-i şeriflerinde buyurdular ki:
“O gece (Mirac gecesi), Allahü teâlâdan cümle ümmetimin hesabını bana ısmarlamasını istedim. Hak teâlâ buyurdu ki:
“Ya Muhammed! Bundan muradın odur ki, hiç kimse, ümmetinin kabahatlerine muttali olmasın. Benim muradım odur ki, sen şefkatli peygambersin, yabancılara olduğu gibi, senden dahi kabahatleri ve çirkin işleri örtülü olsun.
Ya Muhammed! Sen onların yol göstericisisin. Ben onların rabbiyim. Sen onları yeni gördün. Ben evvelden ebede onlara nazar ettim ve nazar ederim.
Ya Muhammed! Eğer senin ümmetin ile söyleşmeği sevmeseydim, kıyamet günü onları hesaba çekmezdim. Büyük ve küçük hiçbir günahlarını sormazdım.”

Resulullahın sualleri



Peygamber Efendimiz Miracda Cenab-ı Hakka sorduğu sualleri ve aldığı cevapları bir hadis-i şeriflerinde şöyle anlatır:
Dedim ki: “Ya Rabbi! Cebrail’e altı yüz bin kanat verdin. Buna karşı bana olan ihsanın nedir?”
Hak teâlâ buyurdu ki: “Senin bir kılın bana Cebrail’in altı yüz bin kanadından sevgilidir. Senin bir kılın sebebiyle, binlerce asi günahkarı kıyamet günü azad ederim. Ya Habibim! Cebrail kanadını açsa, doğu ile batı arasını doldurur. Sen şefaat etsen, doğu ile batı arası asi dolu olsa, hepsini sana bağışlarım.”
Dedim ki: “Pederim Âdem’e (aleyhisselam) karşı melekleri secde ettirdin. Buna karşı, bana olan ikramın nedir?”
Hak teâlâ buyurdu ki: “Meleklerin, Âdem’in önünde secde etmeleri, senin nurunun, onun alnında olması sebebiyledir. Ya Habibim! Sana ondan üstün şey verdim. İsmini ismime yakın eyledim ve Arş-ı ala üstüne yazdım. O zaman Âdem yaratılmamış idi, namı ve nişanı yok idi. Senin ismini gökler kapısında, hicablar üzerinde, Cennetler kapısında, köşkler ve ağaçlarda, Cennet’in her yerinde yazdım. Cennet’te, üzerinde “La ilahe illallah Muhammedün resulullah” yazılmış olmayan hiçbir şey yok idi. Bu mertebe, Âdem’e verilen mertebeden daha üstündür.”
Dedim ki: “Ya Rabbi! Nuh’a (aleyhisselam) gemi verdin. Buna karşı bana ne ihsan eyledin?” Buyurdu ki: “Sana Burak verdim ki, bir gecede yerden Arş’a eriştirdim. Cennet ve Cehennem’i
gördün. Ümmetine de mescidler verdim ki, kıyamet günü gemilere biner gibi ümmetin o mescidlere binip, Sırat’ı göz açıp yumacak kadar zamanda geçip Cehennem’den halas olurlar.”
Dedim ki: “Ya Rabbi! İsrail oğullarına kudret helvası ile bıldırcına benzer kuş eti indirdin.” Hak teâlâ buyurdu ki: “Sana ve ümmetine, dünya ve ahiret nimetini ihsan ettim. Ya Habibim! Sana bir sure verdim ki, ona
benzer bir sure Tevrat’ta ve İncil’de yoktur. O sure Fatiha’dır. Her kim o sureyi okusa, vücudu Cehnnem’e haram olur. O okuyan kimsenin ana ve babasının azabını hafifletirim.
Ya Habibim! Ben, senden ekrem (kıymetli, üstün, şerefli) kimse yaratmadım.
Ya Habibim! Her kim benim birliğimi kabul ederse ve bana ortak koşmaz ise Cennet onlarındır. Böyle olan ümmetine Cehennem’i haram ettim. Ümmetine karşı rahmetim, gadabımı aşmıştır.
Ya Habibim! Benim katımda cümle kalktan ekremsin, şereflisin. Kıyamet günü sana o kadar ikramlar yaparım ki, cümle âlem hayret eder.
Ey Habibim! Sen Cennet’e girmeyince, diğer enbiya giremez. Senin ümmetin girmeyince, gayri ümmet giremez.
Ya Habibim! İster misin ki, senin ve ümmetin için neler hazırladım göresin?”
“İsterim ya Rabbi!” dedim. İsrafil’e hitab edip; “Ey İsrafil! Kulum ve eminim ve resulüm Cebrail’e de ki, Habibimi Cennet’e iletip, Habibim ve ümmeti için Cennet’te neler hazırladım ise göstersin. Ta ki, mübarek hatırı endişeden halas ola” buyurdu.”

Cennette gördükleri...


Âlemlerin efendisi olan sevgili Peygamberimiz, İsrafil aleyhisselam ile birlikte Cebrail aleyhisselamın yanına geldiler. Allahü teâlânın emrini yerine getirmek için Cebrail aleyhisselam, Peygamber efendimizi Cennet’e götürdü.
Melekler, ellerinde nur dolu tabaklarla bekliyorlardı. Cebrail aleyhisselam;
“Ya Resulallah! Bunlar, Âdem aleyhisselamdan seksen bin yıl önce yaratıldı. Bu makamda, tabaktakileri sana ve ümmetine saçmak için sabırsızlanırlar. Kıyamet günü Hazretin ve ümmetin, Allahü teâlânın emriyle Cennet’in eşiğine ayak basınca, bu melekler tabaklardaki cevahiri üzerinize saçacaklardır” dedi.
Cennet’te vazifeli olan Rıdvan ismindeki melek, onları karşıladı. Peygamber efendimize müjdeler verdi ve; “Hak teâlâ, ikisini senin ümmetine, birini de diğer ümmetlere vermek için Cennet’i üç kısım etti” dedi ve Cennet’in her tarafını gezdirdi.
Habib-i ekrem efendimiz buyurdular ki:
“Cennet ortasında bir ırmak gördüm. Arş’ın yukarısında akar. Bir yerden su, süt ve bal çıkar. Asla birbirine karışmaz. O ırmağın kenarı zebercedden idi. İçindeki taşlar cevahir, balçığı anber, otları za’feran idi. Etrafına gümüş bardaklar koymuşlar, sayıları gökteki yıldızlardan ziyade idi. Çevresinde kuşlar olup, boyunları deve boynu gibi idi. Her kim onların etinden yese ve o ırmaktan içse, Hak teâlânın rızasına mazhar olur.
Cebrail’e; “Bu ırmak nedir?” diye sordum. “Kevser’dir. Hak teâlâ, onu sana vermiştir. Sekiz Cennette olan bostanlara bu Kevserden akar” dedi.
Irmağın kenarında çadırlar gördüm. Cümlesi inci ve yakuttan idi. O çadırlarda huriler gördüm. Yüzleri güneş gibi parlar idi. Derlerdi ki:
“Biz sevinçli ve neş’eliyiz. Bize hiç üzüntü gelmez. Biz gençleriz, hiç yaşlanmayız. Biz iyi huyluyuz, hiç kızmayız. Biz hep böyleyiz, hiç ölmeyiz.”
Saadet köşklerine ve ağaçlarına erişip, onların nağme ve sedaları her yeri kaplar. Öyle hoş sesleri vardı ki, o nağmeler dünyaya gelseydi, ölüm ve mihnet dünyada olmazdı.
Cebrail “Bunların yüzlerini görmek ister misin?” dedi. “İsterim” dedim.
Bir çadırın kapısını açtı. Baktım. Öyle güzel suretler gördüm ki, eğer bütün ömrümce onların güzelliğini anlatsam, bitiremem. Yüzleri sütten beyaz, yanakları yakuttan kırmızı ve güneşten parlaktı. Derileri ipekten yumuşak ve ay gibi ışıklı, kokuları miskten daha güzeldi.
Saçları gayet siyah, kimi örülmüş, kimi toplanmış, kimi salıverilmiş, otursa, etrafında çadır gibi olur, kalksa, ayağına kadar uzanırdı. Her birinin önünde bir hizmetçi dururdu.
Peygamber efendimiz buyurdu ki:
“Sekiz Cennet’in bağ ve bostanını ve türlü nimetlerini gördüm. Cehennem’i ve derecelerini de görsem diye hatırıma geldi.”
Cebrail elimi tutup, Cehennem’in en büyük meleği Malik’e götürdü:
“Ey Malik! Muhammed aleyhisselam, asilerin Cehennem’deki yerlerini görmek ister O’na Cehennem’i göster” dedi
Malik, Cehennem’in tabakalarını açtı. Yedi tabakanın hepsini gördüm.
Efendimiz, Cehennemdekilerin halini görünce çok üzüldü. Merhametinden çok ağladı. Bütün melekler de ağlaştılar.




O söyledi ise doğrudur

Âlemlerin efendisi Cehennemdekilerin halini görünce ağlamaya başladı. Allahü teâlâya yalvardı. Ümmetinin zayıflığını ve böyle azaba takat getiremeyeceklerini söyleyerek, o kadar çok ağladı ki, Cebrail aleyhisselam ve cümle melekler de beraber ağlaştılar.
Allahü teâlâdan hitap geldi ki:
“Ey Habibim! Senin hürmetin ve kıymetin benim katımda büyüktür, duan kabul olunmuştur. Hatırını hoş tut. Seni, muradına eriştiririm. Sana öyle bir makam veririm ki, pek çok sayıda asileri, senin şefaatin ile bağışlarım. Ta ki, sen yeter diyene kadar.”
Peygamber efendimiz gördüklerini anlatmaya devam ederek buyurdu ki: “Daha sonra, Semavattan geçip, Musa’nın (aleyhisselam) bulunduğu makama geldim. Bana; “Hak teâlâ, sana ve ümmetine ne farz eyledi” dedi. Ben de; “Her gün ve gece için elli vakit
namaz kılınmasını bana farz kıldı” dedim. “Rabbine dön, biraz hafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bunun altından kalkamaz”, dedi.
Bunun üzerine, Rabbime döndüm ve dedim ki: “Ya Rabbi! Ümmetimden bu emri biraz hafif eyle.” Bunun üzerine elli vakitten sadece beş vakit indirdi.
Musa’ya (aleyhisselam) döndüm ve beş vakit indirdi dedim. Dedi ki: “Rabbine dön! Biraz daha hafifletmesini dile. Çünkü ümmetin bunun altından da kalkamaz.” Böylece Musa (aleyhisselam) ile Rabbimin arasında gidip geldim ve nihayet Allahü teâlâ şöyle buyurdu:
“Bu namazı beş vakte indirdim. Her namaz için on sevab vardır. Bu bakımdan sonunda yine elli namaz olur. Zira her kim bir sevabı kastedip de yapamazsa, onun için bir sevab yazılır. Fakat yaparsa, bire karşılık tam on sevab yazılır. Fakat bir günaha kasdedip de yapmazsa, hiçbir şey yazılmaz. Yaparsa, ancak o bir günah olarak kayda geçer.”
Allahü teâlâ böylece, sevgili Peygamberimizin çektiği sıkıntılarla yaralanan mübarek kalbini, teselli eyledi. Hiçbir mahlukuna vermediği, kimsenin bilemiyeceği, anlayamıyacağı nimetleri, O’na ihsan eyledi.
Âlemlerin efendisi, sonra bir anda Kudüs’e ve oradan Mekke-i mükerremeye, Ümm-i Hani’nin evine geldiler. Yattığı yer henüz soğumamış, leğendeki abdest suyunun hareketi durmamış idi.
Dışarda dolaşan Ümm-i Hani uyuklamış, bir şeyden haberi olmamıştı. Peygamber efendimiz, Kudüs’ten Mekke’ye gelirken, Kureyş’in kervanına rastladı. Kervandaki bir deve ürktü, yıkıldı. Sabah olunca, Kabe yanına gidip Miracını anlattı.
Kâfirler, alay ettiler. Müslüman olmaya niyetli olanlar da tereddüde düştüler. Müşriklerden bazıları sevinerek, Ebu Bekir’in evine geldiler. Çünkü onun akıllı, tecrübeli, hesaplı bir tüccar olduğunu gayet iyi biliyorlardı.
Kapıya çıkınca;
-Ey Ebu Bekir! İyi bilirsin. Mekke’den Kudüs’e gidip gelmek, ne kadar zaman sürer? diye sordular. Hazret-i Ebu Bekir;
-İyi biliyorum. Bir aydan fazla sürer, dedi. Bu söze sevinen kâfir güruhu; -Akıllı, tecrübeli adamın sözü böyle olur, dediler. Gülüp, alay ederek ve hazret-i Ebu Bekir’in de
kendileri gibi düşüneceğini umarak; -Senin efendin, Kudüs’e bir gecede gidip geldiğini söylüyor, artık iyice sapıttı, dediler. Hazret-i Ebu
Bekir’e sevgi, saygı gösterip bel bağladılar. Hazret-i Ebu Bekir, Resulullah efendimizin mübarek adını işitince; -Eğer O söyledi ise doğrudur. Bir anda gidip geldiğine ben de inandım, deyip içeri girdi.



Canım feda olsun!


Resulullahın Miraca çıktığını öğrenen, hazret-i Ebu Bekir, hemen Resulullah efendimizin yanına geldi. Büyük kalabalık arasında, yüksek sesle;
“Ya Resulallah! Miracınız mübarek olsun! Bizleri, senin gibi büyük Peygambere hizmetçi yapmakla şereflendirdiği ve mübarek yüzünü görmekle, kalbleri alan, ruhları çeken tatlı sözlerini işitmekle nimetlendirdiği için Allahü teâlâya sonsuz şükürler ederim. Ya Resulallah! Senin her sözün doğrudur. İnandım. Canım sana feda olsun!” dedi.
Hazret-i Ebu Bekir’in sözleri kâfirleri şaşırttı. Diyecek şey bulamayıp dağıldılar. Şüpheye düşen, imanı zayıf birkaç kişinin de kalbine kuvvet geldi. Resulullah efendimiz o gün, Ebu Bekir’e “Sıddik” dedi. Bu adı almakla, derecesi bir kat daha yükseldi.
Bu hale çok kızan kâfirler, mü’minlerin kuvvetli imanına, Peygamberimizin her sözüne hemen inanmalarına, O’nun çevresinde pervane gibi dönmelerinle dayanamadılar. Resulullah efendimizi mahcup ve mağlub etmek için, imtihan etmeğe Mescid-ı Aksa hakkında sorular sormaya başladılar.
Resulullah efendimiz hepsine birer birer cevap verdiler. Efendimiz cevap verirken, hazret-i Ebu Bekir; “Öyledir ya Resulallah” derdi. Halbuki, Resulullah efendimiz edebinden, hayasından karşısındakinin
yüzüne bile bakmazdı. Buyurdu ki:
“Mescid-i Aksa’da etrafıma bakmamıştım. Sorduklarını görmemiştim. O anda, hazret-i Cebrail Mescid-i Aksa’yı gözümün önüne getirdi. Pencerelerini görüp sayıyor ve sorularına, hemen cevap veriyordum.”
Resulullah efendimiz, yolda develi yolcular gördüğünü söyledi. “İnşaallah Çarşamba günü gelirler” buyurdu. Çarşamba günü güneş batarken, kervan Mekke’ye ulaştı. Kervandakilere sorduklarında fırtına eser gibi olduğunu ve bir devenin yıkıldığını söylediler. Bu hal, mü’minlerin imanını kuvvetlendirdi. Kâfirlerin düşmanlığı da gittikçe arttı.
Hicretten bir yıl önce, Receb ayının 27’sinde Cuma gecesi vuku bulan bu mucizeye Mirac denir. Resulullah, miraca, ruh ve bedeni ile uyanık bir halde çıktı. Mirac gecesinde O’na nice ilahi hakikatler gösterildi ve beş vakit namaz bu gecede farz kılındı. Ayrıca Bekara suresinin son iki ayet-i kerimesi ihsan edildi. Mirac; Kur’an-ı kerimde, İsra ve Necm suresi ile bazı hadis-i şeriflerde bildirilmektedir.
Sevgili Peygamberimiz Miracdan sonra dört büyük halifesine Cennet’i anlatırken buyurdular ki:
“Ya Eba Bekir’! Senin köşkünü gördüm. Kızıl altından idi. Senin için hazırlanan nimetleri müşahede ettim.
Ya Ömer! Senin köşkünü gördüm. Yakuttan idi. Fakat içeri girmedim. Senin gayretini düşündüm.
Ya Osman! Seni her gökte gördüm. Cennet’te köşkünü görüp seni düşündüm.
Ya Ali! Senin suretini dördüncü semada gördüm. Cebrail’e sual ettim. Dedi ki: “Ya Resulallah! Melekler hazret-i Ali’yi görmeden duramazlar. Hak teâlâ, onun suretinde bir melek yarattı. Dördüncü gökte durur, melekler onu ziyaret eder, bereketlenirler.”
Mirac gecesinin sabahında Cebrail aleyhisselam gelerek Resulullah efendimize beş vakit namazı, vakitlerinde imam olarak kıldırdı.
Mirac hadisesinin Kudüs’e kadar olan kısmı ayet-i kerime ile sabit olduğundan buna inanmayan dinden çıkar. Hadis-i şeriflerle bildirilen göklere yükselmesi kısma inanmayan bid’at ehli yani sapık,bozuk itikatlı olur.


Toplum Bozuluyor Peki Sen Ne Yapıyorsun?

Toplumsal bozulma olarak nitelendirdiğimiz birçok olay yeni nesil tarafından benimsenmektedir. Katolik boyutunda eski nesil savunucusu değilim ama ergenlik  olarak nitelendirilen evre artık bir yaşam stili haline gelmeye başlıyor. İnsanlar çok fazla düşünmeden, empati kurmadan hareket etmeyi, popüler olmak için acımasız ve kimseyi takmayan modunda yaşamayı bir nane sayıyor.



Kendi kişiliğini oluşturmaktan ziyade popüler bir insanın niteliklerine bürünmeye çalışıp bir yerden sonra doğruyu yanlışı pek umursamaz hale geliyor. Ne kendi olabiliyor ne de özendiği kişi olabiliyor ve olmaya 'çalışmaktan' ileri gidemiyor.

Yahut da bir yere kadar benzer şekilde davranıp ilgiyi üzerine çekmeye başarıyor. Ancak bir yerden sonra bunalıma, mutsuzluğa sürükleniyor. Sebebi ise artık kendine yabancılaşması, yapay bir mutluluk elde etmesidir.

Zeki insan; okuduğu, izlediği, yaşadığı herşeyden ders çıkarmasını bilir o ayrı mesele ama revaçta olan malum mafya dizisinin yanısıra son senelerde birçok mafya dizisi yayınlandı ve yayınlanmaya devam ediyor.

Bu dizilerden insanlara yukarıdan bakmayı, insanları terslemeyi, ilk fırsatta şiddete başvurmayı öğrendik çok şükür.
İyi olmak ile korkaklık, cesur olmak ile saygısızlık birbiriyle karıştırılır hale geldi.

Düşüncemizle çelişen bir insana tahammülsüz olmayı ve saygı görmek için psikopat olmak gerektiğini de bu dizilerden öğreniyoruz.

Fikrini beğenmediğimiz insanlara saldırarak ya da vatan sevgi anlayışımıza ters olan insanlar ile oturup mantık çerçevesinde konuşmak yerine çözümü onları 'ortadan kaldırmak' olarak gösterdiler bize.

Vatan sevmek; bir fidan dikmek, bir yetimin başını okşamak, büyüğüne yaşlılara saygı göstermek değilse nedir vatan sevmek? Haklıyı ezdirmemek, düşenin yanında olmak, bir kediye su vermek, insanların fikrine anlayış göstermek değilse nedir vatan sevmek?

Eski nesil ile yeni nesil arasında bir kopukluk var ve bunun üstüne okumayı sevmeyen yeni nesil eski değerlerden büyük oranda yoksun kalıyor.

Kendi değerlerini; sosyal paylaşım sitelerinden, televizyonlardan izlediği dizilerden ya da kendi yalnızlığını kapatmak ve destek bulmak için parti binalarındaki abilerinden alıyor.

Dinsiz olmayı ve ekstrem bir din ya da görüş sahibi olmayı popüler olmak için adımlardan biri olarak gören yeni neslin bir temsilcisi olarak gördüğüm vikipediden din beğenen genç bir arkadaş da gördü bu gözler. Tuğçe Kazaz da bu akımın popüler temsilcilerinden hiç şüphesiz...

Zamanın değişimi, teknoloji ve imkanların gelişmesiyle birlikte toplumda yaşanan hızlı bir değişim var ve şüphesiz bu değişim kaçınılmaz olacak. Suyun önünde durmaktansa suya yön verip değişimin doğru bir şekilde gerçekleşmesini sağlamak doğru olacaktır. Sorulması gereken önemli bir soru daha var, toplum bozuluyor peki sen ne yapıyorsun?

Not: Çok fazla düzenleme yapmadan yayınlamadan birkaç dakika önce yazdım. Hatamız olduysa affola. Görüşlerinizi aşağı yazarsanız okumaktan mutluluk duyarım.

My Radio myradiolistenn@gmail.com

Teknoloji İçerikli Filmler

Teknolojiye olan merakımı herkes bilir, cep telefonları, tabletler, bilgisayarlar, televizyonlar ve daha envai çeşit teknolojik alete meraklıyımdır. Büyük alış-veriş merkezlerine gittiğimde gezdiğim reyonlar bellidir. Ya kitap reyonlarındayımdır ya teknoloji reyonlarında...

O yüzden hanımla alış-verişe çıktığımızda onu büyük alış-veriş merkezlerine götürürüm ki, o kılık-kıyafet bakarken ben de teknolojiye doyayım.

Hal böyle olunca Teknoloji içerikli filmler izlemeyi severim. Teknoloji ve bilim üzerine kurgulanmış filmleri samanlıkta iğne arar gibi ara bulurum. Bazen izlediğim bir filmi başka birinin izlemediğine bile şahit olurum.

Sword Scene'nin Blog Yazarı benden bir yazı ile blogunda misafir olmamı isteyince en uygun yazının, en samimi konunun bu olacağını düşündüm.

The Social Network / Sosyal Ağ / 2010

2010 yılı yapımlı filmimizde adından da anlaşılacağı üzere son yıllarda popüler olan sosyal ağ işlenir. Filmde Facebook'un kuruluş aşaması anlatılıyor. Filmin başrollerini Jesse Eisenberg ve Andrew Garfield'ın paylaşıyor ayrıca film 3 Oscar ödüllü ABD filmidir.

2003 yılında bir akşam, Harvard Üniversitesi öğrencisi ve bilgisayar programcısı Mark Zuckerberg (Facebook'un kurucusu), bilgisayarının başına oturur ve yeni bir fikir üzerinde çalışmaya başlar. Uzun beyin fırtınası ve kodlama sonucunda global düzeyde bir sosyal ağ oluşturacak ve iletişimde devrim yaratacaktır.

Hepimiz Facebook2un bir üniversite de başladığını ve hikayenin devamını biliriz. Filmde bu ana fikri üzerine kurulu ve fazlasıyla detayları barındıran bir filmdir. Filmde Justin Timberlike süprizi de vardır.

Swordfish / Kod Adı Kılıç Balığı / 2001

2001 yılında gösterime girmiş ve ilk kez sinemada ve daha sonraları defaatle evimde izlediğim bir filmdir. Hala arşivimde durur. John Travolta, Hugh Jackman, Halle Berry başrolleri paylaşır da film kötü olur mu hiç!

Filmde Hacker rolünde Hugh Jackman nam-ı diğer X-Men bir başka namı ise Volverine bulunuyor.  Shear (Şar diye okunur) bir terör örgütü lideridir. Stanley'i para transferi aşamalarında karşısına çıkacak şifreleri kırmasını ister, red cevabı almamak adına Stanley'in kızını rehin alır. İşin içine FBI ajanı olarak Şar'ın sevgilisi olmayı başaran Ginger'da girince olaylar gelişir.

Filmdeki en cafcaflı sahne şifreleri kırmaya çalışan hacker'a bir kadının oral seks yapmasıdır. Gerçekten ilginç bir sahneydi.

I, Robot / Ben, Robot / 2004

2004 yılında yapılmış olan başrolünde Will Smith amcanın yer aldığı bol teknolojik, bol aksiyonlu filmdir.
Yıl 2035 olmuş ve insanlar tüm işlerini robotlara gördürmektedir. Robotlar için çıkarılmış kanunlar ve kurallar bile vardır. Bu kurallar şöyledir;

Üç Robot Yasası:
Kural 1 - Bir robot asla bir insana zarar vermez ya da bir insanın zarar görmesine izin vermez.
Kural 2 - Bir robot insanlara mutlaka ve her koşulda itaat etmelidir.
Kural 3 - Bir robot birinci ve ikinci kurala karşı gelmemek kaydı ile varlığını muhafaza etmekten sorumludur.

Bu kurallar sayesinde insanların robotlara olan güveni tamdır. Sadece dedektif Sponner robotları sevmemekte ve onlara asla güvenmemektedir. Bu kaygısında da haklıdır. Bir gün işlenen bir cinayetin bir robot tarafından işlendiğine dair ipuçları elde eden dedektif işin peşini bırakmaz. Öyle sonuçlara ulaşır ki, Robotlar dünyada devrim yapmak üzeredir. Tüm dünyayı ele geçirmek için artık robotların önündeki tek engel bu dedektiftir.

Film oldukça güzel bir konuya sahiptir.


Eagle Eye / Kartal Göz / 2008

Jerry ve Rachel, daha önce hiç tanımadıkları bir kadın tarafından rehin alınırlar. Fakat kadın bu iki kişiyle ilgili her şeyi bilmektedir. Politik bir suikast için kullanılmakta olduklarını anlayan bu iki rehine işbirliği yapmaya karar verir.
Michelle Monaghan filmde, teröristler tarafından kapana kıstırılıp, suikast düzenlemeye hazırlanan bir terör hücresine katılmaya zorlanınca Shia LaBeouf’un oynadığı karakter ile isteksizce ittifak yapmak zorunda kalan bir bekâr anneyi canlandırıyor.

Filmde kurbanların her anları, her hareketleri kameralarla izlenmektedir. Kartal Göz her yerdedir.

Hesaplaşma / Showdown /2004 

Michael Jennings, bilgisayar mühendis olup belirli şirketler için teknik işler yapmaktadır. Yalnız bir hafıza sorunu vardır. İşini bitirir bitirmez yaptığı işe dair hafızası tamamen sıfırlanmakadır. Verebildiği taahhüt en uzun 2 aydır. Ancak milyarder James Rethrick, kendisine 2 yıl hatta belki de 3 yıl sürecek bir iş teklifinde bulunur ve kazandığından çok daha fazlasını vereceğini vaat eder. Micheal işi kabul eder. İşe başlamadan önce onlara bir takım kişisel eşyalarını teslim eder. İş bittiğinde hafızası silinmiştir ve 3 yılda, 90 milyon dolar kazandığını öğrenir. Bu parayı ve kişisel eşyalarını talep etmeye gittiğinde hafızasının silinmesinden önce kazandığı para üzerindeki haklarından vazgeçtiğini öğrenir. Ayrıca kendisine verilen eşyalar, başlangıçta teslim ettiği şeyler değildir. Sonra FBI tarafından vatan hainliği ve cinayete teşebbüs gerekçesi ile tutuklanır. Göz altındayken kendisine verilen öteki eşyalar sayesinde kaçmayı başarır.



Bu kategoride daha sayacağımız çok film vardır. Bundan sonraki filmlerin başlıklarını verelim. Bir nevi İzleme listesi oluşturmuş olalım.


  • Azınlık Raporu / Tom Curise
  • Transformers Serisi
  • Terminatör Serisi
  • Öldüren Oyun
  • Tek / Jet Li
  • Simon / Al Pacino
  • Limitsiz
  • Lucy / 08.08.2014'de gösterime girdi.







Toplum Algı Yönetimi

Toplum Algı Yönetimi

Bilinçlenmek isteyen her insanın okuması gereken bir paylaşımdır;

1989 yılı...Türkiye ilk defa pizza dükkanlarıyla tanışır.Türkiye’ye birkaç dükkan açarak pazarın nabzını yoklayan ünlü marka aldığı sonuçla şoka girer.Bekledikleri gibi olmaz.Boğazına düşkün olduğu için pizzayı seveceğini düşündükleri Türk tüketicisi, pizzayı sevmez.Dükkanlar kapatılır.Geri dönülür.
.
1991 yılı.Murakami-Wolf-Swenson Productions’ın ürettiği bir çizgi film dünyada büyük ilgi görür.Yapımcı şirket Türkiye’deki bir özel kanala bu çizgi filmi teklif eder.Kanal şaşkındır, fiyat gerçekten olması gerekenin %10’udur.Adeta kapandaki peynir gibi duran bu teklifi kaçırmaz özel kanal.Yayınlanmaya başlar.Çizgi film Türkiye’de de çok tutulur.Oyuncakları, rozetleri, kartpostalları, defterleri ve kitap kapları ile müthiş bir pazarlama da beraberinde gelir.
.
1994 yılına gelindiğinde çizgi-film dizisi milyonlarca çocuğu ve genci etkisi altına almıştır.Bu çocuklar tuhaf bir biçimde annelerinden pizza pişirmesini istemeye başlar.Türk anneleri pizzayı nasıl yapacağını bilmez.Talep gitgide artar.Derken pizza zinciri dükkanlarını yeniden aktif hale getirir, yeni dükkanlar açar.Çocuğu yemek yemeyen anneler mecburen pizza sipariş eder.

Liseli, üniversiteli gençler arasında bir itibar nesnesi haline gelir. Türk mutfağının demode lahmacunu, pidesi terk edilmiş, gençler gruplar halinde pizza dükkanlarına gider hale gelir.
.

Tesadüfen ! pizza talebini patlatan bu çizgi-filmi çoktan tahmin ettiniz değil mi?Bravo! O çizgi film “Ninja Kaplumbağalar”!O pizza zincirini de tahmin ediyorsunuzdur,onu da buraya yazmayayım.


.
Şimdi o çocuklar büyüdü, çizgi-filmi ilk izleyenler 30'lu yaşlarına geldi.İlk jenerasyon genç evli, yeni nesil aile oldu.Onlardan sonraki jenerasyon şimdilerde üniversite öğrencisi, ya yurtta ya da öğrenci evinde kalıyor.İlk jenerasyonun içindeki evliler evde yemek pişirmek yerine sık sık şöyle diyor : “Pizza mı söylesek?”Bir sonraki jenerasyon da yurt odasına ya da öğrenci evine neredeyse her akşam pizza sipariş ediyor.
.
İşte algılarımız böyle yönetiliyor.Bazı odaklar tarafından 20-30 yıllık stratejiler çiziliyor, uygulanıyor.Bizim eğlenceli diye izlediğimiz masum çizgi-filmler, diziler, sinema filmleri birtakım fikirlerin beyinlerimize çok daha hızlı zerk edilmesini sağlayan katalizörlerden ibarettir.Ve emin olun, bu bilinçaltı pazarlamacıları, bu algı sihirbazları bize sadece pizza yedirmiyor…!
.
Bu sadece bir örnekti,Her Amerikan filminde Apple bilgisayarların görünmesi bugünkü Apple çılgınlığının temeliydi.Her filmde sabah işe giden insanların elinde Starbucks kahve ile koşturuyor olması bugün bir kahveye 15 lira ödüyor olmamızın müsebbibi.Afrika’da ayağında ayakkabı olmadığı için ayağına pet şişe bağlayan Afrikalı gençlerin elinde, içine su doldurulmuş Coca-Cola kutularıyla gezmeleri ve bununla sınıf atladıklarını düşünmeleri de yıllardır Coca-Cola’nın yaptığı “MUTLULUK” reklamlarının sonucu. Gerçekte mutlu olmayanlar içtikleri içecekten mutluluk akıtmaya çalışıyor işte, başka bir şey değil.
.
Biz hatırlamayız ama babalarımızın hayranı olduğu Western (Vahşi batı) filmlerindeki karizmatik kovboyu. O kovboyun ağzındaki Marlboro sigarayı babalarımız bugün hala bırakabilmiş değil. Etkiye bakar mısınız?
.
İşte bu yüzden unutmayalım;Bize sunulan görüntülerin, reklamların, film ve dizilerin %99’u bir amaca hizmet ediyor.İnanmadan, etkilenmeden, kendimizi kaptırmadan önce iki kere düşünelim.
.
“Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter” diyordu Malcolm X,Uyanık olmayana pizzayı da yedirirler, kolayı da içirirler üzerine de bir sigara yaktırırlar...

Yazı Alıntıdır. İnternette dolaşmaya başlayan bir yazı, ben beğendim herkesin okuyup bilinçlenmesi için paylaşmak istedim. Yakın zamanda subliminal mesaj ve algı yönetimi hakkında detaylı bir yazı daha paylaşmayı düşünüyorum. Aslında gerek olmadığı halde ihtiyacımız varmış gibi hissettiğimiz çoğu şeyin aslında bu şekilde hayatımıza sokulduğu çok açık bir gerçek...

İngilizcemi Geliştirecek Siteler

İngilizce Film İzlemek



İngilizcenin dünya dili olması ve birçok ülkede 2.dil olarak kullanılması bilinen bir gerçektir. Biz bu dilin yararını anlatmaktan ziyade bu dili öğrenmek için yola çıkmış olanların yararlanacağı ingilizcelerini geliştirmelerine katkı sağlayacak site öneriyoruz.
Sitede güncel filmlerin yanısıra imdb puanı yüksek eski filmler de yayınlanıyor.

Sitedeki filmler ingilizce ve bazıları altyazısız olarak bazıları da ingilizce altyazılı olarak yayınlanıyor. Böylelikle altyazıyı takip etmek yerine görüntüyle ve duyduğunuz kelimeleri anlamaya çalışarak zamanla ingilizceye ses olarak aşina olmanızı sağlayabilir.
Genel şikayet gramer bilgimizin olup , pratiğimizin olmamasıdır. Bu açıdan bize artı sağlayacaktır.

Radyo Dinlemek

Her şivede ve sadece sesle yayın olduğu için anlaşılır şekilde konuşulan radyolar da bu konuda büyük katkı sağlayabilir.

Dünyanın her yerinden radyoların canlı yayınını internet üzerinden
bulabilirsiniz bu sitede. 
Sitede sol menüde; 
United States (Amerika Birleşik Devletleri) ve United Kingdom (İngiltere Krallığı) seçenekleri bu konuda ilgi alanımıza girecek ülkeler.
Seçeneklerden birine tıkladığınızda o ülkelerin radyoları sitenin orta kısmında görünecektir. Hit sayısına bakarak o ülkenin en popüler radyosunu öğrenebilirsiniz.

Ünlü oyuncu Levent Kırca Hayatını Kaybetti

Ünlü oyuncu Levent Kırca Hayatını Kaybetti


Geçen hafta Bodrum Türk Filmleri Haftası kapsamında Yaşam Boyu Onur Ödülü'ne layık görülen Levent Kırca yaklaşık üç aydır karaciğer kanseri tedavisi altında olduğu için törene katılamamıştı.
Onun adına ödülü teslim alan kişi oğlu Oğulcan Kırca oldu. Oğulcan ödülü teslim aldığı sırada babasının mektubunu okuyarak sevenlerini duygulandırdı. İşte o satırlar;

1974’te TRT ile girdim hayatınıza. O günden bu yana bayağı bir zamanınızı aldım. 41 yıl... 
Teşekkür ederim size, anılarınızda bana yer açtığınız için , iki kardeşin çorap için kavga etmesi, 
komşu çocuğu kardeşlerden birine saldırınca bitmesi, ülkede yaşanan sorunların bi sonu olacağını anlattı. Güzellikler paylaştıkça değerlenir,
 kötüler çoğaldıkça kanıksanır. İnsan olarak birbirimizi sahiplenmek, birleşebilmek için uzaylıların dünyayı istila etmesi mi gerekir?” diyen Kırca kavganın bitmesini diledi. Dik durun.. Adil olun, sabırlı olun. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. 
Atatürk’le kalın, cumhuriyetle kalın, hoşça kalın!!” diyerek sözlerini sonlandırdı.

Siyasi tutumu nedeniyle kimilerinin yanında kimilerinin karşısında olmasına neden olmuştu usta oyuncu.

 Ancak 22 yıl boyunca yayınlanan televizyon programı Olacak O Kadar'ı izleyip gülmeyen kaç kişi var aranızda? Ayrıca Türkiye tiyatroculuğuna ve sanatına birçok katkısı olmuş birçok eser vermiştir. Şu anda dizi ve filmlerde karşımıza çıkan bazı başarılı oyuncuların onun tornasından çıktığı gerçeği de cabası... Usta oyuncunun yaptığı eserlerin bazılarını şu linkten takip edebilirsiniz ;

https://eksisozluk.com/olacak-o-kadardan-akilda-kalanlar--4935218


Söylenene göre 10 gündür durumu ağırmış ve durumun ciddiyetinin farkındalarmış.
10 gün boyunca ölümün soğukluğunu hissederek yaşadı ve nihayetinde Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybetti. Toprağı bol olsun, Allah sevenlerine sabır versin...

Duygularımıza tercüman olan Nejat İşler'in sözleriyle noktayı koyalım;

"Hep iyi sanatçılar erken ölürmüş derlerdi inanmazdım küçükken seninle büyüdük yaptığın taklitlerin hepsi dün gibi aklımda keşke usta komedyenlerin hepsi ölümsüz olsaydı.."

Ankara'daki Patlamadan Dolayı Yastayız


Ankara'daki Patlamadan Dolayı Yastayız


Ankara'daki barış mitinginde yapılan patlama sonucu hayatını kaybeden 95 canımıza Allah'tan rahmet, yaralılara tez zamanda şifa diliyoruz. Ölenlerin yakınlarına destek olmak , yaralıların yaralarını sarmada yardımcı olmak insani ve vicdani olarak her vatandaşın borcu ve sorumluluğudur. Durumu özetleyecek söz bulamıyoruz.
İnsanlıktan nasibini almamış ve bu kargaşadan yararlanmaya çalışan kim varsa lanetliyoruz. 

Birçok üniversitede öğrenciler okulu geçici süreliğine boykot etti bazılarında ise okul tatil edildi..

Bazı ünlülerin sosyal medyadan yaptığı açıklamalar;

Funda Arar
"Barışa ve huzura kan sıçratan teröre lanet olsun..."

Can Dündar

"Bakanlar basın toplantısında "İstifa etmeyi düşünüyor musunuz" sorusunu üstüne bile almadı. TV İzlerken biz istifra etmeyi düşünüyoruz."

Murat Dalkılıç
"Başımız sağolsun...Artık lanet etmek bile az kalıyor...Yazık ki ne yazık..."

İrfan Değirmenci

"Lacivert sözler duyduk bugün,söyleyenin yerine utandık. Şimdi bir de bunu dinleyin lütfen,O'nla Gar'da karşılaştık. "

Özgür Mumcu
"Neden ölü yıkamayı öğrenmemiz gerektiği anlaşıldı."

Sunay Akın
'Üstünde "Barış" yazan bir pankart kefen oluyorsa, bu katliamın faili savaşta akan insan kanıyla beslenen vampirlerdir. #BarısKazanacak'

Servet Kocakaya
"42 yaşındayım. şahit olduğum katliamın, afetin ve ortak acının haddi hesabı yok. hatırladığım tek istifa bir futbol hakeminden geldi."

Kemal Kılıçdaroğlu
"Biz bunu haketmiyoruz; gençlerimiz bunu haketmiyor, insanlarımız bunu haketmiyor."

Cem Yılmaz
"Başımız sagolsun.Teröre,insan hayatını hiçe sayan her fikre lanet olsun."

Fehim Taştekin
"O insanlar cesetlerini barış pankartlarıyla örttü, siz kanlı ellerinizi neyle örteceksiniz?"

Ahmet Işık
"Sırtını devlete dayayan mafya liderinin "teröre hayır" mitingi yapıp oluk "oluk kan akacak" dediği ülkede barış mitingi kana bulandı."

Lütfü Türkkan
"Ankara'daki patlama ya istihbarat zafiyetidir, ya da istihbaratın eylemidir. Üçüncü yol yoktur."

Burhan Şeşen
"Ülke kocaman bir tabuta döndü..."

Demet Cengiz

"İktidar partisi, Ankara'daki saldırıları protesto için herkesi meydana çağırdı. Ülke: Yunanistan
Parti: Syriza
Meydan: Sintagma"

Muharrem İnce
"86 insan yaşamını yitirmiş Bakan istifa edecek misiniz sorusuna gülüyor. Bu ülkede güvenlik açığı da var, insanlık açığı da!"

İsmail Gezgin
"Güvenlik zaafiyeti yok, tahrik, teşvik ve iştirak var..."





Neden Müzik Dinlemeliyiz

Neden Müzik Dinlemeliyiz




Gittikçe monotonlaşan ve zevk vermeyen hayatımızda müzik dinlemenin önemi hakkında konuşalım biraz...
Birçoğumuz müzik dinler, hatta yaşam tarzı olarak benimseyenler bile vardır...

"Seni çok seviyorum" cümlesindeki kelimeler seni, çok, sevmek tek başlarına nasıl bir duygu uyandırmıyorsa, düzenli bir şekilde sevdiğimiz insanın ağzından çıktığı zaman, beynimiz mutluluk hormonları salgılar.

Müzik de öyle birşey sanırım, yani müziği oluşturan sesler tek tek gürültü olarak bile algılanır ama düzenli olarak biraraya getirilip, ruh halimizi yansıtan bir müzik türünde oluşturulduğunda benzer etkiyi verip beynimizin çeşitli hormonlar salgılamasını sağlıyor olabilir.

Psikolog Barış Gürkaş diyor ki; 

"Müzik ruh halinizi o kadar kolay değiştirebilir ki bu hızlı değişimi kısa bir zamanda bir kendi isteğinizle gerçekleştiremezsiniz...
 Mutlu, huzurlu, keyifli hissederken dinlediğiniz birçok şarkıyı zihin kaydeder ve gelecekte aynı şarkı tekrar dinlendiğinde, daha önce o müziği dinlerken hissettiğiniz ruh halinizi hissetmenize sebep olabilir...

Müzik, can sıkıntısını geçirmemizi ve rahatlamamızı sağlar. Olumsuz ruh hali ile başa çıkmamıza yardımcı olur ve çökkün ruh halinde bize destek olur"



Elektronik Sigaranın İnsan Sağlıgı Üzerinde Etkileri


Dünyada sigarayı bırakmak isteyen pek çok kullanıcı tarafından tercih edilen elektronik sigara, Türkiye’de de çok talep görmektedir. Elektronik sigaraların tıp dünyası tarafından yaraları ve zararları tartışılırken, herkesin kabul ettiği gerçek şudur ki; elektronik sigara doktorlar tarafından başlı başına bir ilaç olarak verilmezler. Ancak sigarayı bırakmak için uygulanan diyet ve ilaç programlarının yanına takviye güç olarak verilir. Çünkü dünyada sigarayı bırakmak isteyenlerin hastaların çoğunluğu psikolojik olarak sigaradan rahatsızdırlar.

Bağımlılık ve tiryakilik yapan maddeler yüzünden sigarayı bırakamadıklarını ifade ederler. Elektronik cihazlar, sigarayı bırakmak isteyenler için sigara simülatörü olarak üretilmiş cihazlardır. Diğer adı e-sigaradır. Bu cihazlar iki yöntemle çalışırlar. Piyasada ağırlıklı olarak bulunan ürünler düğme ile çalışan cihazlardır. Düğmeli cihazların çok tercih edilmesindeki sebep, üzerinde bulunan tuş kilididir. Bu cihazlardaki tuş kilidini çalıştırmak için 2 saniye boyunca 5 kez basılı tutmak gerekir. Tuş kilidini açmak için de aynı işlem uygulanır. Düğmeli olan cihazların çalışması, batarya üzerinde bulunan düğmeye basmakla başlar.

Cihazın düğmesine basıldığı an buharlaşma başlar, düğmeye basılma bırakıldığında buharlaşma biter. Böylelikle, elektronik cihazın çalışması anında durur. Bu cihazın diğer ürüne nazaran daha çok talep edilmesinin nedeni, tuş kilidi sayesinde olası kazalar engellenmiş olabilir. Elektronik cihazlar ateşle çalışmazlar. Ama tuş kilidi olan cihazlarda atomizer rezistansının ısınması daha zor olur. Bu yüzden de olası bir yangın ya da patlama önlenebilir. Bir diğer elektronik sigara modeli de hava sensörü ile çalışır. Hava sensörü, sigaranın ucundan çekilen havayı algılar. Algıladığı bu havayı entegre sistemine bildirir. Entegre sistemi atomizer denilen yüksek titreşim gücünü devreye sokar. Yüksek ısı ile Tugsten – wolfram adı verilen tel ısınır. Bu telle temas halinde olan alkolait sıvısının ısınması sağlanır. Isınan sıvı, havayı üfleyen kullanıcın nefesi ile buhar olup havaya karışır. Alkolait sıvıları; propilen glikol, etanol, su, tütün çiçeği, esans, nikotin gibi maddelerden oluşur. Normal sigarada bulunan karbon monoksit gibi binlerce çeşit zararlı madde olmadığı için hem elektronik sigarayı kullanan kişi hem de bu buhara maruz kalan pasif içici açısından zarar minimum derecede azdır. Elektronik sigaralarda likit olması gerekir. Bu likitler nikotinden oluşur. Nikotin sınıflandırılması yapılır. Kullanıcının kullandığı sigara oranından başlayarak, sıfır nikotine kadar kullanılır. Böylelikle kullanıcı sadece nikotin tüketerek, sigarayı bırakabilir. Böylelikle sigarayı aşama kat ederek bırakabilirler. Pasif içiciler açısından minimum zarar demektir e-sigaralar.
Çevreye ve kendinize daha az zarar verirsiniz. Üzerinizde sigaranın kötü kokusu olmaz. Dilediğiniz tat ve aromada cihazı kullandığınız için, üzerinizde onun kokusu kalır. Bu cihazlarda kanserojen madde kullanımı azdır. Sigaraya göre bütçenize daha az zarar verir. Dudak ve el tiryakilerinin, sigarayı bırakma aşamasında girdikleri psikolojik sıkıntılara bir nebze olsun çare olabilir. Sigarayı bırakma da psikolojik olarak çözüm olmaya çalışan elektronik sigaralar, tiryakilerin ve bağımlıların belirli bir süre düzenli olarak kullanarak sonuç alabileceği cihazlardır. Yapılan istatistiksel araştırmalara göre sigara bırakmaya çalışan insanların ilaç ve diyet programı yanında elektroniksigara düzenli kullanmaları, sigarayı daha çabuk bıraktıklarını göstermektedir. Bu cihazlarda kullanılan ürünler kanserojen madde olmadığından veya daha azaltılarak kullanıldığından, sigarayı bıraktırma oranı yüksektir. Elektronik sigaralar tüm dünyada başarıyla uygulanan ve kullanılan sigara simülatörleridir. Bu simülatörler, gerçek sigaranın yerini tutmadığından. Kullanıcılar en başta yadırgayabilirler. Ülkemizde uygulanan kapalı alanda sigara içmek yasaktır kanuna göre, elektronik sigaraları, havayı kirletmediği ve insan sağlığına zararlı olmadığı için kapalı alanlarda da kullanabilirsiniz.

İnsanlığımdan Utandığım Andır O An!

İki gündür ev taşıma telaşından dolayı ne tv, ne gazete ne de internette gündemi / haberleri takip edememiştim. 

Az önce internetten haberleri incelerken bot ile Yunanistan'a gitmeye çalışan Suriyeli bir çocuk İsmi Aylan... Denize düşüp, boğuluyor ve cesedi bodrum kıyılarına vuruyor.

Gözlerim doldu o an, insanlığımdan utandığım andı o an...

Bir an gözlerimin önüne kendi oğlum geldi. Onun bu hale düşmüş olmasını düşünmek bile çıldırttı beni.

Her ne kadar Suriyeli mültecilerin ülkemize ciddi zararlar verdiğini hatta ilerleyen zamanlarda bu zararların karşılanması için vatandaş olarak omuzlarımıza yük yükleneceğini savunsamda. Bu Suriyeli çocuğun hiç bir günahı yoktu.

Benim kadar, sizin kadar onunda yaşamaya hakkı vardı.

O sahilde yüzü koyun ellerini yanına uzatmış uyuyor gibiydi sanki. O fotoğrafı beynimin kare hafızalarından asla silmeyeceğim.

Aklıma Amerika'nın Vietnam'a attığı Napalm bombasından sonra çırıl çıplak bağırarak yolda koşan Kim Phuc geldi.

Çocuklar ölmemeli, yaşamalı ve büyüklerinin kirlettiği, mahvettiği bu dünyayı daha güzel bir yer haline getirmek için çalışmalılar.



Kalorifer Temizliği İçin Öneriler

               Kalorifer Temizliği İçin Öneriler


Kalorifer temizliği konusunda aşağıda sıralayacağımız önerileri dikkate almanız, kaloriferinizin uzun ömürlü olması ve ısınmak için ihtiyacınız olan konforun artması için çok önemlidir.

                Kalorifer temizliği telaffuz edildiği gibi kolay ve gayri ciddi bir iş değildir. Bilinçsizce ve bilgisizce yapılacak kalorifer temizliği ilerleyen zamanlarda tamiri ve onarımı mümkün olmayan ciddi hasarlar açabileceği gibi, bütçenize de ciddi anlamda zarar verebilir. Öyle bir durum ile karşı karşıya kalırsınız ki, cebinizden yeni bir kalorifer ücreti dahi çıkabilir. O yüzden aşağıda maddeler halinde sıralayacağımız önerilerimizi dikkate almanızı tavsiye ederiz.

Kalorifer Temizliği İçin Altın Öneriler
Kalorifer temizliği için anlaşacağınız firmayı iyi seçmelisiniz. İyi firma tercihi için küçük çaplı bir analiz yapabilirsiniz.

·         Seçtiğiniz firmanın uzman ekibi ya da teknisyenleri var mı?
·         Tercih edeceğiniz firmanın bu işi yapmak için yeterliliği var mı?
·         Seçmeyi düşündüğünüz firmanın yeterlilik belgeleri mevcut mu?
·         Seçtiğiniz firma kalorifer temizliği konusunda tecrübeli mi?
·         Seçmeyi düşündüğünüz firmanın referansları var mı?
·         Seçeceğiniz firmada müşteri memnuniyeti hangi oranda?
·         Tercih etmeyi düşündüğünüz firma kalorifer temizliği işleminden sonra teknik destek sağlıyor mu?

Yukarıda saydığımız maddelere daha fazla madde ekleyebiliriz ancak genel itibari ile kalorifer temizliği için firma seçimde önemli etkenler bunlardır.

Kalorifer Temizliği için Kullanılacak Kimyasallar!
·         Kalorifer temizliği için kullanılacak kimyasallarda en az firma seçimi kadar önemli bir faktördür. Kimyasal kullanımı konusunda deneyimli firmayı seçmiş olmak da kaloriferinizin uzun ömürlü olması için önem arz etmektedir. Kimyasalların kullanımı ile ilgili dikkat edeceğiniz hususları da maddeler halinde bilginize sunalım.
·         Kalorifer temizliğinde kullanılacak olan kimyasalın içerisinde yer alan ham maddelerin/temizleme gücü yüksek maddelerin oranı doğru ayarlanmalıdır.
·         Kaloriferin kirlilik durumuna göre az ya da çok kullanımı yine uzman ekip tarafından belirlenmelidir.
·         Kalorifer temizliği için kullanılan kimyasalların temizlik bittikten sonra kalorifer içerisinde kalıntı bırakmaması çok önemlidir.
·         Kullanılan kimyasalların içerisinde yer alan asidik maddelerin oranı uzman kişiler tarafından belirlenmeli aksi takdirde asidik ürünler kaloriferin içerisindeki bazı parçalara zarar verebilir.
·         Birçok firma tüm temizliği usulüne ve kuralına uygun yapsa da son olarak kalorifer petekleri içerisinde kalan köpüğü temizleyemezler. Bu durumda kullanılacak kimyasalların içerisine yine kimyevi bir madde olan köpük kesici konularak kalorifer içinde kalacak köpük için önlem alınmış olur.

Doğru Makine ile Kalorifer Temizliği Yapılması!
·         Yukarıda saydığımız doğru firma seçimi ve kullanılacak kimyasallar kadar önemli olan bir başka husus ise kalorifer temizliği için kullanılacak makine ve ekipmanlardır. Doğru makine ile ya da eksik alet-cihaz ile yapılacak kalorifer temizlikleri daha sonra ciddi ve maliyetli arızalara yol açabilir.
·         Kalorifer Temizliği için teknolojik donanımlı cihazlar tercih edilmelidir.
·         Sadece temizleme makinesi yetmez, mutlaka kalorifer petekleri içerisinden çıkarılan pisliğin sudan ayrıştırılması için filtre makinesi de kullanılmalıdır.
·         Kullanılacak makinenin tesisatınıza uygun olmasına dikkat edilmelidir. Yerden ısıtmalı, duvar tipi kalorifer gibi birçok çeşidi bulunan ısınma sistemlerine uygun kalorifer temizleme makinesi kullanılmalıdır.
·         Doğru makine olmadan yapılacak her türlü temizlik işlemi hasara ya da kirliliğe sebep olacaktır.

Yukarıda sıraladığımız alt başlıklar altında bulunan ‘’ dikkat edilmesi gereken maddeler ’’e daha birçok madde ve detay ekleyebiliriz. Başlıca dikkat edilmesi gerekenler bunlardır. Eğer saydığımız bu hususlar kalorifer temizliği konusunda dikkate alınmazsa kullanıcı için daha sonraları daha büyük arızalara, daha büyük sorunlara neden olacaktır. Zamanın ve doğru bir şekilde yapılacak olan kalorifer temizliği işlemi rahatınız için ve daha sonra doğacak arıza masraflarından dolayı bütçeniz için önemlidir.
Kalorifer temizliği konusunda uzman olmayan firmalarla, uzman olmayan kişilerle çalışmayınız.





Novorusya Nedir?

Ukrayna’daki Rusya yanlısı ayrılıkçıların Meclis Başkanı Oleg Tsarev, Rusya başkenti Moskova’da düzenlediği basın toplantısında, Donetsk ile Lugansk bölgelerinin “Novorusya” (Yeni Rusya) adı altındaki birleşiminin resmi bayrağını tanıttı.

“Novorusya” oluşumu adının Çarlık Rusya döneminde Romanov ailesi tarafından tarihe yazıldığını basın toplantısında dile getiren Tsarev, “Bundan böyle bayrağımız silah, sarı, beyaz renklerden oluşacak. Bayraktaki siyah şerit Çarlık Rusya’nın gücünü ve kartalı simgeliyor. Sarı renk Bizans İmparatorluğu Ortodoks Hıristiyanlığı. Beyaz renk ise inanç ve cesaretin simgesi sayılıyor” dedi.

Ayrılıkçı meclisin kabul ettiği “Novorusya”nın bağımsız devlet olma yolunda bir adım daha attığını da vurgulayan Tsarev, “Bölge halkının 12 Mayıs referandumunda alınan bağımsızlık kararlarını adım adım hayata geçirmeye devam ediyoruz” ifadesini de kullandı.

İstanbul Sözleşmesi Nedir?

Avrupa Konseyi tarafından 2011 yılında hazırlanan ve bu sözleşmeye ilk imzayı atan ülkenin Türkiye olması nedeniyle sözleşmenin adı İstanbul sözleşmesi olarak belirlenmiştir. 2014 yılına gelindiğinde İstanbul Sözleşmesini imzalayan ülke sayısı 10'a yükselmiştir.

Sözleşmenin yürürlüğe girmesi için 10 ülkenin imzası gerekiyordu ve bu sayı 2014 yılı Ağustos ayında tamamlanabildi. 2014 Ağustos ayı itibari ile İstanbul Sözleşmesi hükümleri kanun maddeleri ile yürürlüğe girdi.

İstanbul Sözleşmesi nedir?
İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi için uluslararası bir etkinliğin ismidir.

İstanbul Sözleşmesinin Maddeleri Nelerdir?

  • Kadına yönelik şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinden kaynaklanan tarihsel bir olgu olduğu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde baskı kurulmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmasına yol açtığı ve kadınların ilerlemelerini engellediği,
  • Kadınlara yönelik aile içi şiddet, cinsel istismar, tecavüz, zorla evlendirme, sözde “namus” cinayetleri ve bir insan hakları ihlali olan şiddetin kadın erkek eşitliğini sağlamanın önündeki en büyük engel olduğu,
  • Çocukların aile içindeki şiddete tanık olmak da dâhil aile içi şiddet mağduru oldukları
  • Kadınları her türlü şiddetten korumak, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak,
  • Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınların güçlendirilmesi yolu dâhil kadın ve erkek arasındaki temel eşitliği teşvik etmek,
  • Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet mağdurlarının korunması ve bu mağdurlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politikalar ve tedbirler geliştirmek,
  • Kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla uluslararası işbirliğini teşvik etmek,
  • Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak üzere bütüncül bir yaklaşım benimsemek amacıyla etkili işbirliğini sağlamak için kuruluşlara ve kolluk kuvvetlerine destek ve yardım sağlamaktır.
İstanbul Sözleşmesini İmzalayan Ülkeler Hangileridir?
  1. Türkiye
  2. Arnavutluk
  3. Avusturya
  4. Bosna-Hersek
  5. Danimarka
  6. İtalya
  7. Karadağ
  8. Portekiz
  9. Sırbistan
  10. Andora
Sözleşmenin detayları ise şöyledir;

Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi


Tüm dünyada artış gösteren kadına karşı şiddet olaylarını önlemeye yönelik çalışmalara uluslararası kuruluşlar her zaman büyük önem vermiştir. Bu konularda Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi bünyesinde ciddi çalışmaların yapıldığı, uluslararası hukukta değeri olan tavsiye kararları ve deklarasyonların yayınlandığı bilinmektedir. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 30 Nisan 2002 tarihli “Kadınların Şiddete Karşı Korunmasına” ilişkin tavsiye kararı, 7 Nisan 2011 tarihinde genişletilerek ve güncelleştirilerek bir sözleşme haline getirilmiştir.
Türkiye'nin başkanlığını yaptığı Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ni 7 Nisan 2011 tarihinde Strazburg’da onaylamıştır. Müzakereleri yaklaşık üç yıl süren ve bu konuda Avrupa'daki en önemli hukuki düzenleme olarak kabul edilen Sözleşmenin en güçlü destekçilerinden biri Türkiye olmuş ve yazım sürecine de aktif katkı sağlamıştır.
Avrupa Konseyi Dönem Başkanlığımız sırasında İstanbul’da imzaya açılan sözleşme, “İstanbul Sözleşmesi” olarak da anılmaktadır. Türkiye, 11 Mayıs 2011 tarihinde Sözleşme imzaya açıldığında ilk imzayı atmış, 24 Kasım 2011 tarihinde parlamentosunda diğer ülkelerden önce onaylamış ve onay sürecini sonuçlandıran Bakanlar Kurulu Kararının, 8 Mart 2012 tarihinde, Dünya Kadınlar Gününde, Resmi Gazete’de yayınlanmasını takiben, 14 Mart 2012 tarihinde onay belgesini Avrupa Konseyi Sekreteryasına ileten ilk ülke olmuştur.
Sözleşmenin kadına yönelik şiddetin nedenlerine ve yol açtığı olumsuzluklara değinilen Giriş bölümünde taraf devletlerin;
Kadına yönelik şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinden kaynaklanan tarihsel bir olgu olduğu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde baskı kurulmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılık yapılmasına yol açtığı ve kadınların ilerlemelerini engellediği,
Kadınlara yönelik aile içi şiddet, cinsel istismar, tecavüz, zorla evlendirme, sözde “namus” cinayetleri ve bir insan hakları ihlali olan şiddetin kadın erkek eşitliğini sağlamanın önündeki en büyük engel olduğu,
Çocukların aile içindeki şiddete tanık olmak da dâhil aile içi şiddet mağduru oldukları
hususlarında anlaştıkları belirtilmiş ve kadın ve erkek arasında yasal ve fiili eşitliğin gerçekleşmesinin kadına yönelik şiddeti önlemede önemli bir unsur olduğu vurgulanmıştır.
Sözleşmenin, kadına yönelik şiddete ve aile içi şiddete son verilmiş bir Avrupa yaratmak amacıyla düzenlendiğine önemle dikkat çekilmiştir. Sözleşmede kadına karşı şiddetle mücadelede kapsamlı bir hukuki çerçeve oluşturmak üzere önleme (prevention), koruma (protection), kovuşturma (prosecution) ve mağdur destek mekanizmaları oluşturma politikaları (policy) konularına yer verilmiştir.
Türkiye'nin hazırlığına öncülük ettiği ve parlamentosundan ilk olarak Türkiye'nin geçirdiği Sözleşmenin amacı:
Kadınları her türlü şiddetten korumak, kadınlara yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak,
Kadına yönelik her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınların güçlendirilmesi yolu dâhil kadın ve erkek arasındaki temel eşitliği teşvik etmek,
Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet mağdurlarının korunması ve bu mağdurlara yardım edilmesi için kapsamlı bir çerçeve, politikalar ve tedbirler geliştirmek,
Kadına yönelik şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla uluslararası işbirliğini teşvik etmek,
Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak üzere bütüncül bir yaklaşım benimsemek amacıyla etkili işbirliğini sağlamak için kuruluşlara ve kolluk kuvvetlerine destek ve yardım sağlamaktır.
İstanbul Sözleşmesi, uluslararası hukukta kadına yönelik ve aile içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan ilk sözleşme olma özelliğini taşımaktadır. Kadına yönelik şiddet, aile içi şiddet, kadına yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet kavramlarının tanımlandığı sözleşmede şiddet, yalnızca fiziksel değil, cinsel, ekonomik, psikolojik ve ekonomik boyutlarını da içerecek şekilde tanımlamakta; sözleşmede 'kadın' sözcüğünün 18 yaşın altındaki kız çocuklarını da kapsadığı belirtilmektedir.
Sözleşmede “toplumsal cinsiyet” toplum tarafından kadın ve erkeğe yüklenen ve sosyal olarak kurgulanan roller, davranışlar ve eylemler anlamına geldiği ve “kadına yönelik cinsiyete dayalı şiddetin” doğrudan kadınlara yalnızca kadın oldukları için uygulandığı veya orantısız bir şekilde kadınları etkilediği şiddet olduğu belirtilmiştir.
Sözleşmenin en önemli yanı ise beraberinde getirdiği “denetim mekanizmasıdır” (md. 66. monitoring mechanism). Buna göre, Taraf Devletlerce Sözleşmenin etkili bir şekilde uygulanmasını sağlamak üzere, “Kadına Yönelik ve Aile İçi Şiddete Karşı Mücadelede Uzmanlar Grubu” (GREVIO) adı altında Avrupa Konseyi bünyesinde bir denetim mekanizması oluşturulması öngörülmektedir. Avrupa devletlerinden insan hakları, kadın hakları ve kadına yönelik şiddetle mücadele uzmanı 10 ila 15 uzmandan oluşacak bu grup, sözleşmenin yürürlüğe girmesinin ardından taraf devletler hakkında düzenli denetim raporları hazırlayacak, raporlarda üye devletlere kadına yönelik ve aile içi şiddetle mücadelede önerilerde bulunulacak, bu önerilerin ne derece yerine getirildiği takip edilecek, bu raporlarla bir yandan Avrupa genelinde kadın-erkek eşitliği ve kadına yönelik şiddetle mücadelede ortak normlar yaratılmasına, bir yandan da taraf devletlerde bu alanlarda ilerleme sağlanmasına ortam yaratılacaktır.
Sözleşme ile mağdurlara, özellikle de kadınlara ve çocuklarına güvenli konaklama sağlayan, kolayca ulaşılabilir sığınaklar hazırlanması için gerekli tedbirler alınabilecek, şiddete uğrayanlara danışmanlık hizmeti vermek için ülke çapında 24 saat kesintisiz, ücretsiz telefon destek hattı kurulacak, mağdurlara yönelik tıbbi ve adli muayene, travma desteği ve danışmanlık sağlamak üzere, tecavüz, kriz veya cinsel şiddet yönlendirme merkezleri kurulacak, şiddet eylemlerinin gerçekleşmesine tanık olanların yetkili makamlara ihbarı teşvik edilecek, şiddet mağdurlarına yeterli hukuksal başvuru yolları sağlanacak, şiddete uğrayanlar için tazminat ödenmesi sağlanacak, şiddet faillerinin daha fazla şiddet eyleminde bulunmalarını engellemek üzere failleri eğitmeyi hedefleyen programlar oluşturulacaktır.
Sözleşme ile devletlere, Toplumsal cinsiyete duyarlı politikalar uygulama yükümlülükleri ve gereken özeni gösterme, farkındalığı arttırma, sığınakların açılması hakkında yasal ve uygulamaya yönelik yaptırımlar getirme, veri toplama, sivil toplumun bu alandaki çalışmalarını destekleme, önleyici müdahale ve tedavi programları yapma, özel sektör ve medyanın katılımını sağlama, sorumluluğu verilmiştir.
Sözleşmede, taraf devletlerin kadın-erkek eşitliği ve kadına yönelik şiddet konularını eğitimin her düzeyinde müfredata eklemeleri de öngörülmektedir.
Avrupa Konseyi üyesi olmayan ülkelere de açık olan bu sözleşmeye taraf ülkeler, uygulama aşamasında şiddete maruz kalan kadınlar için 24 saat hizmet görecek çağrı merkezleri ve sığınma evleri kuracak aynı zamanda, mağdurlara tıp, adli tıp hizmetleriyle psikolojik ve hukuki destek sağlamakla yükümlü olacaktır. Sözleşmede kadınların şiddete maruz kalmadan ve şiddet mağduru olduktan sonra korunması için yapılması gerekenler ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Sözleşme metni ile birlikte kabul edilen 'açıklayıcı kitapçık' (Explanatory Report) Sözleşmeyi yazan Komite tarafından hazırlanmış ve Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulunca da kabul edilmiştir. Bu belge, Sözleşmenin içeriğini madde madde ve ayrıntılı olarak açıklamakta ve her maddenin nasıl uygulanması gerektiği hakkında bilgi vermektedir. Belgede, Sözleşme hükümlerinin nasıl yorumlanması ve uygulamada nelerin yapılması gerektiği hususunda örnekler verilmektedir. Bu açıklayıcı metin, devletler açısından Sözleşme gibi hukuken bağlayıcı değilse de, özellikle uygulayıcılar için aydınlatıcı ve yol göstericidir.

Kaynaklar ;

  1. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26922122.asp
  2. http://www.istanbulcahvio.com/tr/istanbul-sozlesmesi-hakkinda/ 
  3. http://www.ensonhaber.com/kadina-siddete-karsi-istanbul-sozlesmesi-yururlukte-2014-08-01.html
  4. http://www.diken.com.tr/vitrin/tayt-ve-kahkaha-bir-yana-kadina-karsi-siddeti-onleme-amacli-istanbul-sozlesmesi-yururluge-giriyor/
  5. http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2012-99-1169